Adana Aladağ İlçe Belediyesi

Adana Aladağ İlçe Belediyesi içeriğini okuyabilir, Gaziantep.com Sizin Adana kategorisinde yer alan Adana Aladağ İlçe Belediyesi yazısını değerlendirebilir ve yorum yazabilirsiniz.


Belediye Tarihçesi

Aladağ 1987 senesinde İlçe merkezi olana kadar bölgeye Karsantı isimi verilmiştir. Karsantı, Çukurova’yı fetheden ilk Türkmen boyları tarafından yöreye verilen isimdir. Bu isim konusunda bir hayli efsane anlatılmaktadır.  Bir efsaneye göre; “Çukurova’dan Aladağ’ın Acıman Yaylası’na göç eden Yörükler Hasandede Gediği’ne gelip Aladağ Havzası’na baktıklarında havzanın bembeyaz olduğunu görmüşler. Daha sonra Karsantı’ya indiklerinde bakmışlar ki gördükleri beyazlık sis imiş. Demişler ki: Biz bu beyazlığı kar sandık oysaki pus imiş.’’ (yerli halk hali hazırda sis’e pus demektedir.) İşte Karsantı ismi bu anlatılan efsaneye göre yöreyi yazları yaylak olarak kullanan Yörüklerin pusu kar sanmaları ile ortaya çıkmıştır. Havzaya kışın uzaktan bakıldığında kar gibi bembeyaz sis tabakasını görmek bu günde olasıdır. Aladağ ve etrafının tarihi gelişimini Adana tarihinin gelişimi ile beraber ele almakta fayda vardır. Zira, Aladağ’ın ormanları ve Aladağlardan Adana şehrine erişen Seyhan Nehri her dönem ehemmiyetini savunmuştur. Büyük İskender’in gemi yapımında kullanmak üzere Pos Ormanlarına gelerek, “Sedir” ağaçlarını kestirip, suyollarıyla Akdeniz’e indirdiği bilinmektedir. Asırlar öncesinde Cumhuriyet Dönemine kadar Adana ve etrafında Kizvatna Krallığı, Hititler, Kueliler, Asurlular, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Ramazanoğulları ve Osmanlı Devleti hâkimiyet kurdular. Bu dönemlere ait Aladağ ve etrafında bulunan tarihi kalıntılar, kaleler, kilise kalıntıları, kalıntıları ve daha bir hayli kalıntı bu bölgede asırlar öncesine varan bir yaşantının olduğunu göstermektedir. Aladağ Ramazaoğulları ile birlikte 1516 seneninde Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. 1719 seneninde ise Karsantıoğulları beyliği kurularak bölgede hakin öğe olmuşlardır. 1865 seneye kadar bu hakimiyet sürmüştür. 1865’ten sonra Karsantı Nahiye olmuş ve Adana Vilayeti’ne bağlanmıştır. Bugünkü kaza merkezinin gelişimi de böylelikle başlamıştır. 1918 seneninde Çukurova’nın Fransız ve İngilizlerden tarafından işgali ile bölgede Fransız denetimine girmiştir. Lakin kısa müddet sonra 30 Mart 1920 tarihinde Ulusal kuvvetler tarafından kurtarılmış ve Ulusal mücadelenin merkezlerinden biri olmuştur. Cumhuriyet dönemi ile yol çalışmaları başlamış olup 1929 seneninde Karaisalı’ya bağlanarak nahiye olmuştur. Karaköy İsmini almıştır. 1973 seneninde belediye örgütü kurularak Karsantı ismini almıştır. 1987 seneninde ise ilçe olmuştur. ULUSAL MÜCADELEYE KADAR ALADAĞ TARİHİ İlçenin tarihi ilk çağlara kadar uzanır. Aladağ ve etrafının tarihi gelişimini Adana tarihinin gelişimi ile birlikte ele almakta yarar vardır. Zira, Aladağ'ın ormanları ve Aladağlardan Adana şehrine erişen Seyhan Nehri her dönem ehemmiyetini savunmuştur. Bunun yanında Akören, Mazılık, Kızıldam, Ağcakise, Sarıçiçek ve daha birçok yerde bulanan kilise kalıntıları, Alan kalesi başta olmak üzere kale enkazları Aladağ İlçesini tarihi geçmişi itibariyle asırlar öncesine götürmektedir. M.Ö. 3. asra kadar uzanmaktadır. Büyük İskender'in gemi yapımında kullanmak üzere Pos Ormanlarına gelerek, "Sedir" ağaçlarını kestirip, su yollarıyla Akdeniz'e indirdiği bilinmektedir. Asırlar öncesinde Cumhuriyet Dönemi’ne kadar Adana ve etrafında Kizvatna Krallığı, Hititler, Kueliler, Asurlular, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Ramazanoğulları ve Osmanlı Devleti hâkimiyet kurdular. Bu dönemlere ait Aladağ ve etrafında bulunan tarihi kalıntılar, kaleler, kilise kalıntıları, kalıntıları ve daha birçok kalıntı bu bölgede asırlar öncesine varan bir yaşantının olduğunu göstermektedir. Birçok kaynak doğrultusunda buralara yerleşmenin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: - Kilise kalıntılarının çok olması ve küçük yerleşmelerle hudutlu kalması dini hayatın yasaklanması neticeninde buralara yerleşmelerin olduğunu göstermektedir. İnsanlar dağ aralarında dar alanlara yerleşerek hem dinlerini yaşamaya çalışmışlar hem de savunmuşlardır. - Aladağ'ın Orta Toroslarda bir kervan yolu olması ve bir ticaret merkezi olan Kayseri'ye en kısa geçişin buradan sağlanması yeniden Aladağ ve etrafına insanların yerleşmelerine kapı aralamıştır. - Gür ormanların olması ve orman ürünlerinin Seyhan Nehri arayıcılığı ile Adana'ya taşınması, bunun da geçim kaynağı olması. - Aladağ ve etrafındaki maden yatakları, özelikle demir madeninin bulunması ve işletilmesi. - Çukurova'ya Oğuz- Türkmenlerin yerleşmesi ile buraların Yaylak ve mezra olarak kullanılması. - Haramilerin, asker kaçaklarının ve suçluların saklanabileceği yerlerin bulunmasıdır. Eti, Roma, Bizans devirlerini geçiren bölge, M.S. 12. yy.'da Anadolu'ya gelen Türklerin yurdu olmuştur. Daha önceki bir yerleşim yeri olan kaza merkezi hem Selçuklular hem de Osmanlılar döneminde Türk Aşiretleri tarafından bir yerleşim birimi olarak ta kullanılmıştır. Çukurova'da yaşayan Yörük ve Türkmenlerin yayla yeri olmuştur. 1360'lı senelerde Ramazanoğulları döneminde Karaisa Bey'e bağlı bir uç beyliği görevi görmüştür. Bu dönemde Yörük Türkmen Aşiretleri Aladağ Bölgesi’ne yerleşmişlerdir. Bu aşiretlerin başında Bozdoğan, Avşar, Karahacılı, Cerit ve Sarıkeçililer gelmektedir. Adana'dan Kayseri'ye giden kervan yolu Karsantı rotanından geçerdi. Bu noktada Aladağ ehemmiyetli bir geçit noktasıdır. Yavuz Sultan Selim Han döneminde Ramazan-erkek çocukları ile beraber Osmanlı Beyliğine katılan bölge, Ramazanoğulları'nın zayıflaması ve Osmanlı Devleti'nin gerilemeye başlaması ile beraber Karsantı-erkek çocukları'nın hâkimiyeti altına girmiştir. Karsantı isimi da giderek bu şekilde yer edinerek bölgenin merkezi için kullanılmıştır. Kanuni Sultan Süley-man'dan hemen sonra, 1572 seneninde Osmanlı Katipleri bölgeye gelerek yerleşik köylüler ve göçebelerin isimlerini defterlere kaydettiler. Alakalı salnamede, bölgenin en ehemmiyetli yönetimsel birim isimi Alan Mezrası'dır. Diğer bir isimi da (Parsbit Kalesi'dir). Çukurova 1600'lü senelerden hemen sonra büyük göçlere ve sosyal çatışmalara sahne oldu. "Kovgun Dönemi" olarak isimlendirilen aşiretlerin derebeylerinin, egemen olduğu, çatışmaların yaşandığı bu dönemde Bozdoğan Aşireti'ne bağlı topluluklar bölgeyi ele geçirdiler. Ramazanoğulları dönemindeki yapı bozuldu, Bozdoğan'ın kolları olan Menemenci Aşireti Karaisalı Bölgesi'nde, Sırkıntı Aşireti ovalık Kozan Bölgesi'ne, Karsantı Aşireti de Alan Kalesi ve civarına yerleşti. Karsantı Aşireti içinden Karsantıoğulları Derebeyleri 1700 -1865 seneleri arasında bölgeyi yönettiler. Bu dönemde Menemenci Aşireti ile Karsantıoğulları'nın hakimiyet dövüşü, bölgenin sosyal ve ekonomik hayatını negatif istikametten etkiledi. 1808 seneninde, Menemenci Aşireti Alan Kalesi eteklerinde Karsantıoğulları ile kanlı dövüşe tutuştu. Karsantıoğulları yenildi. Bölge, Karaisalı'nın yönetimsel alanı içinde kaldı. Karaköy isimi ile 1835 seneninden itibaren, Karaisalı Kazasına bağlı bucak merkezi olmuştur. 1860 seneninde Adana Valisi Halil Paşa, Karsantı'ya (Aladağ) yaylaya çıkan Karahacılı Aşiretini Sarıçam bölgesine iskan etti. Yeniden bu dönemde, Aladağ Yaylalarında yaylayan Yörükler Çukurova'nın çeşitli yerlerine yerleştirilmişlerdir. 1865 seneninde Osmanlı reform silahlı gücü "Fırka-i İslahiye" Çukurova'ya geldi. Osmanlının zayıf döneminde yöre halkı fakir düşmüş, kimi sosyal olaylar patlak vermiştir. O dönemde başka bir deyişle 1800'lü senelerin ortasında burası örgütlü bir nahiye olmuştur. Bazı dini okullar açılmıştır. Ne yazık ki ardı ardına patlak veren savaşlar halkı bezdirmiş; erkekler can vermiş kalanlar da perişan olmuştur. Asker kaçakları buralara gelerek haramilik yapmaya başlamış ve yazın yaylalara çıkan aşiretleri (Yörükleri) soymaya başlamışlardır. Ağır vergiler getirilmiş halk Osmanlı'dan kaçar olmuştur. O zamanlar Adana Halep vilayetine bağlı bir kaza iken Adana'ya bağlı iki nahiye vardır. Birisi Misis ötekisi Karsantı nahiyesi. Karsantıoğulları'ndaki bu başkaldırı teşebbüsü üzerine Osmanlı hükümeti buraya bir silahlı güç gönderir ve Karsantıoğulları aşiretini İslahiye'ye yerleştirmek ister. Karsantıoğlu aşireti bunu kabul etmez. O dönemde Karsantı nahiyesine 36 köy bağlı iken bu köylerden bir bölümü Sarıçam dolaylarında yerleşik düzene geçirilir. Böylelikle kontrol daha kolay olacak, daha kolay vergi toplanacak, askerden kaçmalar önlenecek ve boş arazilerin işlenmesi sağlanacaktır. Karsantıoğlu beyi bu iskan teşebbüsüne karşı çıkar ve Derviş Paşa'nın buyruğuyla üzerine asker gönderilerek yakalatılır. Karsantıoğlu beyi ve aşireti Karataş ilçesinde gemilere bindirerek Rumeli'ne yollanır. Boşalan bu araziye 1860'lı senelerde Feke'de bulunan Mansurlu aşiretinden dört aile getirilmiş ve bugünkü Aladağ ilçesinin merkezinde bulunan Mansurlu köyü heyetmiştir. Bu aileler buradaki arazileri işlerler, bahçeler kurarlar, hayvancılıkla uğraşırlar. Bir bölüm madenleri, bilhassa demir madeni, işleyip kütük halinde ihtiyacı olan şehirlere develerle naklederler. Ormanlardan kesim yapıp sallarla Adana'ya nakledip buradan da denize indirirler. 1868 seneninde reform hareketleri başlayınca Karsantı'nın merkez olması göz önüne alınarak nüfusu artırmak emeliyle, şimdi Yahyalı ilçesine bağlı Faraşa Köyü’nden 70 hane kadar Rum buraya yerleştirilmiş ve Karaköy ismini almıştır. Bu yeni gelen Rum aileler sanatkar olması nedeniyle imar faaliyetlerine girişmişlerdir. Tarla ve toprak karşılığında Müslüman nüfusa hane, okul ve demir işleme işlerini yapmışlar ve böylelikle toprakların çoğunu ele geçirmişlerdir. 19. yy.'da Aladağlar ve Karsantı Yöresi bu arada iç çatışmalar neticesi bulunduğu toprakları terk eden aşiret ve ailelerinin sığınma yeri oldu. Ceritler Köyü sakinleri, Ceyhan Yöresindeki Ana Aşiretten parçalanarak gelen bir gruptur. Kadirli Yöresindeki Danişmentli Türkmenlerinden olan Yağbasan Aşireti de bu şekilde bölgeye sığınan ve iskan olanlardandır. Bozdoğan'a bağlı Kabasakal Aşireti'nin bölgeye yerleşim hikayesi de buna benzemektedir. 19. yy. sonlarında, Avrupa devletleri Karsantı yöresinde maden işletmeciliği ile yakından ilgilendi. Bölgenin demir ve krom madenlerinin işletme hakları Fransız ve onlarla işbirliği yapan Rum ve Ermenilere verildi. Aynı dönemde, Karsantı Bölgesi (Aladağ), Çukurova Şehirleri'nin kereste ihtiyacını da karşılıyordu. Seyhan'ın kolları olan Zamantı Çayı üzerinden sal taşımacılığı ile keresteler Adana'ya kazançlıyor ve şehirdeki atölyelerde işleniyordu. Çukurova'yı çevreleyen Toros Dağları'nın karlı dağları, vadileri ve Seyhan Nehri'nin geçtiği coğrafyada tarihin ehemmiyetli kültürel izlerine rastlanır. İmamoğlu'ndan Aladağ'a giderken tepelik ve sulak alanlarda Roma ve Bizans Dönemi'nin şehir muasırlığının ehemmiyetli yapıtları vardır. Bunlar; Akner ( Eğner), Roma Köprüsü, Mazılık Kalıntıları, Barcıbert (Alan Kalesi), Kayalika (Gireği Kalesi), Akören Kalıntıları, Tamrut ve İşa Kalesi'dir. Bu merkezler; Roma Dönemi'nde kurulan, Bizanslılar vaktinde Hıristiyan inanç kültürünün geliştiği yerlerdir. Ortaçağ Haçlı Seferleri esnasında, bölgenin stratejik merkezi görevini Barcıbert (Alan Kalesi) üstlenmiştir. ULUSAL MÜCADELE VE ALADAĞ Birinci Dünya Harbi içinde İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya devletleri arasında saklı anlaşmalar yapılmıştı. Bunlardan İngiltere hükümeti hesabına Albay Sayks( Mark Syks) ve Fransa Hükümeti hesabına da Bakan Piko( George Piko) tarafından 16 Mayıs 1916'da Leningrat'da imza adan kontrat konumuzla alakalıydı. Bu anlaşmaya göre; İngilizler Filistin ile( Musul Dışında) Irak'ı ve Fransızlar ise Suriye'den başka bütün güney Anadolu'yu alacaklardı. Böylelikle Türkiye'de İskenderun ve Mersin limanları ile Ergani bakır madenleri ve Kilikya( Çukurova) pamukları Fransızlara bırakılıyordu. Ama İngilizler, Musul petrollerini ellerinden kaçırmak niyetinde değildiler. Bunun için, işgal edecekleri Antep, Maraş ve Urfa şehirlerini koz olarak tutmak kararıyla Syks-Picot sözleşmesinin uygulanması istikametinde harekete geçtiler. 9 Kasım 1918'de İskenderun'dan sonra Amanos sıra dağları ile Payas çizgisi arasındaki bölgeye ilerlediler. Birinci Dünya Savaşı sonrasında imza adan 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi, İtilaf devletlerine Osmanlı Devleti'ni ortadan kaldırma fırsatı vermişti. Ateşkesi takiben İtilaf devletleri önceden yapmış oldukları saklı antlaşmalar uyarınca, Osmanlı ülkesini işgal ve istilaya başladılar. Büyük bir istekle bu işgal ve istilaya girişmelerinin bir nedeni de Birinci Dünya Savaşı boyunca dört sene kendilerini güç vaziyetlere düşüren ve " Hasta Adam" diye nitelendirdikleri Osmanlı Devleti'nin asıl sahibi durumundaki " Büyük Türk Milleti'ni ezmek ve bağımsızlığına bitirerek, yok etmek" düşüncesidir. Bu düşünce ile her işe karışarak haksız ve yersiz isteklerini gerçekleştirmeye çalıştılar. General Allenby'nin buyruğuyla Kasım 1918'de Mersin'e çıkarma yapan ve işgal alanını Adana'ya kadar genişletmek isteyen İngilizlerin hemen peşinden, işgale katılan Fransızlar, çoğunluğu Ermenilerden olan kuvvetleriyle 11 Aralık 1918'de Dörtyol'a çıkarma yaptılar. Dörtyol'dan Adana'ya doğru ilerleyen İngilizler de Ceyhan'ı işgal ettiler. 17 Aralık'ta Mersin'e çıkarma yaptılar. Mersin'i 3 vapurla 1500 asker, 17 Aralık günü işgal eden Fransız ve Ermenilerden oluşan askerlerin bir bölümü 19 Aralık günü Tarsus'a girdi. Fransızlar ve gönüllü Ermeni askerler 21 Aralık 1918 tarihinde Adana'yı ikindi üzeri işgal etti. 1500 kişiden heyeti olan birlikte yalnız 150 Fransız eri vardı. Diğerleri Ermeni lejyonlar idiler. Fransız Generali Römyö'nün emirindeki birliğin çoğu, yukarıda belirtildiği üzere Ermeniler idi. Bunlar Fransızlar tarafından daha önce Mısır'da heyetmiş olan Doğu Lejiyon alayına bağılı idiler. Ayrı olarak, silahlandırılmış Kamavorlar( Ermeni Fedaileri) Adana bölgesine toplandılar. Bu komitecilerin arkaları sıra Çukurova'ya akın eden sivil Ermeniler, bütün ilçe ve bucaklara dağıldılar. İngiliz Dış İşleri Bakanlığı'nın hazırladığı bir tasarıya göre, Çukurova ve Kuzey Suriye'de Ermeni Devletinin kurulması tasarlanmıştı. 1915 tehciriyle Türkiye dışına gönderilen Ermenilerle Amerika'dan getirilecek muhacirlerden kurulacak Ermeni devleti, Türkiye ile Araplar arasında tampon görevi yapacaktı. Adana bölgesini tamamiyle işgal eden Fransızlar kısa süre sonra Osmaniye, Bahçe, Hassa, İslahiye, Mamure ve Osmaniye'nin etrafını de işgal ederek nüfuz alanlarını genişlettiler. 7 Mart 1919 günü sabahleyin Adana'dan hareket eden Fransızlar 8 Mart 1919'da İmamoğlu üzerinden Kozan'a doğru ilerlediler ve Kozan'ı işgal ettiler. Fransızların başında Guvernör( Yönetici- Vali) sıfatıyla Tayyarda, yardımcı olarak teğmen Subi, Ermeni asıllı Balian birlikte Kozan'a girdiler. İmamoğlu ve Kozan'dan sonra Aladağ (Karsantı) işgal edildi. İşgal komutanı olan Normand, Karsantı'ya girerek Fransız Bayrağını hükümet konağına astı. Burada özellikle Rumlar'ın çok yaşaması ve hakimiyetinden onların elinde bulunması işgalin kolayca gerçekleşmesine kapı araladı. Bunun yanında halkın olup biteni anlayamaması etken unsurdur. Başka bir deyişle Türk Milleti işgalin ne demek olduğunu bilmedikleri gibi, Fransızların geçici olarak bölgeye yerleşeceklerini sanıyorlardı. Aladağ'ın işgal edilmesinin nedenleri arasında en ehemmiyetli öğe kuşkusuz ki burada bulunan maden yataklarıdır. Bunun yanında Karsantı, asırlardır Orta Toroslarda geçit yollarına sahip olması ve Kayseri gibi işgal kuvvetlerine mesele çıkarabilecek bir şehrin hududunda olması başka bir nedendir. ALADAĞ'DA İŞGAL GÜNLERİ VE KURTULUŞU Vatanın işgali ile beraber Kozan'dan sürgün edilen üç vatan evladı, vatan topraklarının düşman işgalinden biran önce kurtarılması için Kayseri'de bir şeyler yapabilme derdine düşerek Sivas'a gitme ve kurultaya katılma kararı aldılar. Mustafa Kemal Paşa'ya Kozan'nın ve Çukurova'nın vaziyetini anlatacaklardı. Kendilerine katılan Topal Mustafa Efendi'yi de yanlarına alan Hulisi Kurtoğlu ve Halil Topaloğlu, hasta yatağında yatan Hasan Sehlikoğlu'nu Kayseri'de bırakarak Sivas'a doğru yola çıktılar. Bütün yollar artık onlar için Sivas'a gidiyordu. Ama, hava sert ve mesafe uzundu. Kolay aşılacak gibi değildi. Yolculukları günlerce sürdü. Sivas'a vardıklarında kurultay bitmişti. Ama, Mustafa Kemal oradaydı. Onunla görüştüler. Vaziyeti anlattılar. Kuva-yı Milliye'yi anlattılar. Mustafa Kemal, Yunan işgalinden dolayı batı bölgesinde cephenin güçlendirilmesinden yana tavır koymuştu. Ama Adana insanının işgal güçleri karşısında haysiyetli duruşunu öğrenince Adana ve Toros dağlarının eteklerinde cephe açma kararını verdi. Topçu Binbaşı Kemal Bey'i ve Topçu Yüzbaşı Osman Tufan Bey'i komutan olarak atadı. Sivas'tan hareket ettiler. 3 Aralık günü Kayseri'ye Mustafa Kemal'in buyruğuyla 20. Kolordu kumandanı Ali Fuat Paşa'da geldi. Onun Kayseri'ye çağırdığı ve Niğde'de 41.Tümen Kumandanı olan Emrullah Bey'de geldi. Topçu Yüzbaşı Kemal Bey, Topçu Yüzbaşı Osman Tufan Bey, Ali Fuat Paşa ve Emrullah Bey bir araya geldiler. Ali Fuat Paşa, önlerine bir harita açtı. Harita Toroslar dağlarından tüm Çukurova'yı kapsıyordu. Ali Fuat Paşa, haritaya baktı. "Bu bölgenin tek elden idaresinin zor olduğunu" söyledi. "İkiye ayıralım"diye konuştu. Daha sonra düşündü ve "İkinci arkadaş kim olacak? "diye sordu. Yüzbaşı Osman Tufan Bey, "Olsa olsa Jardarma Yüzbaşı Ali Ratip olur" diye konuştu. Bunun üzerine 41.Tümen Kumandanı Emrullah Bey "Canım, o kanı delinin biri kaş yapayım öyle derken göz çıkarır" diye konuştu. Karşı çıktı. Ali Fuat Paşa ise "bize de öyle adam gerekli" dedi. Ali Ratip Bey'i çağırdılar. Ali Ratip Bey, Kayseri Jardarma Bölük Komutanlığı görevini yürütüyordu. Ülkenin yer yer işgal edildiği haberlerini aldığında işgallere reaksiyon gösterdi. Protesto mektupları gönderdi işgali nümayiş yapmak için. Kayseri'de kurulan Reddi İlhak Cemiyeti başkanlığını da üstlenerek halkı ulusal mücadele için yönlendirmeye çalışıyordu. Ali Ratip Bey, kısa süre içinde toplantı yerine geldi. Ona yapacağı görev anlatıldı. Memnuniyetle kabul ettiğini söyledi. Ali Fuat paşa, haritayı yine masanın üzerine serdi. Zamantı suyu sınır olmak üzere bölgeyi ikiye ayırdı. Osman Tufan Bey'e Doğu Kilikya, Ali Ratip Bey'e Batı Kilikya verildi. Bu karara göre Bereketlimaden, Pozantı, Gülek ve Tarsus hattını içine alan bölge Batı Kilikya Cephesi Komutanı olan Ali Ratip Bey'in sorumluluğundaydı. Toplantı bittikten sonra vaziyet Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal paşa'ya Ali Fuat Paşa tarafından bildirildi. Ali Ratip Bey, kısa müddet içinde hazırlıklarını bitirdi. O hayatının en büyük ve en zor görevine hazırlandığının farkındaydı. 12 Aralık 1919 günü Mustafa kemal Paşa'dan bir direktif aldı. Direktifte Karaisalı bölgesine bir karargâh kurulması, kısa vakitte bölge insanının örgütlendirilmesi, ulusal kuvvetlerin nizamiyeye göre teşkil edilmesi ve takma isiminin da Tekelioğlu Sinan Bey olduğu deklarasyonluyordu. 15 Aralık günü Niğde'ye hareket etti. Orada Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yetkilileri, 42.Tümen Komutanı Emrullah Bey ve askeri yetkililerle görüştü. Silah ve bütün savaş gereçlerini Niğde'den sağlayacaktı. Oradan kendisi ve yardımcıları için her birine yüzer fişek hesabıyla beş mavzer, on bomba ve üç yüz küsür lira ayrıldı. Bunları aldı. Yedek Subay Kemal Şahin, Sülayman ve Kozan'lı Sehlikoğlu Hasan Efendilerle birlikte Karaisalı'ya doğru yola koyuldular. Kılık kıyafetlerini değiştirdiler. Av cildi tüccarları gibi giyindiler. Kendilerini av cildi tüccarı olarak tanıttılar.   Kara kış kendini Toroslarda çoktan göstermişti. Kar yağıyor ve hava soğuktu. Günlerce yol aldılar. Yol üstündeki köylerde konakladılar. Bin bir zorlukla kuzey dağlarla kaplı bölgesine eriştiler. Birçok köyü dolaşarak Karaisalı'dan haber almaya çalıştılar. Karaisalı civarında Barak Dağında konaklayarak Karaisalı'da olup biteni gözlediler. İlçe merkezindeki durumu anlamak için Kaymakam Cemil Bey'in yanına akrabası Hasan Efendi'yi gönderdi. Kaymakam Cemil Bey, Fransızların çok kuvvetli olduğu ve hemen uzaklaşmaları haberini gönderdi. Bu haber üzerine vaziyet değerlen-dirmesi yapmak ve daha kuvvetli bir şekilde dönmek için oradan ayrıldılar. Niğde'ye döndüler. Mustafa Kemal'e vaziyeti aktardılar. Sinan Tekelioğlu, Niğde'de kendisine bir müfreze kurdu. Karaisalı bölgesinde çete reisliği yapan ve köylülere sözü geçen ağaların isimlerini aldı. Bir bölümüyle görüştü. Hazırlıklara tam manasıyla başladı. Mart ayının ortalarında yine Karaisalı bölgesine doğru harekete geçti. Yanında Üsteğmen Süleyman, Vahit Doğan ve Teğmen Besim Albayoğlu ile bir müfreze vardı. 24 Mart günü Fransızların Cevizli karakolunu bastılar. Karakoldaki Fransızları tutsak aldılar. Türk jandarmaları ile beraber Kamışlı'ya girildi. Halkın seviç gösterileri ile karşılandı. Bucak Müdürü görevinden alındı. Sinan Tekelioğlu, burada bir karargâh kurdu. Ulusal mücadele için emek harcayan, fedakârlıklar gösteren Kara Kahya'yı cephe komutanı olarak atadı. Orada bir gece dinlendiler. 28 Mart günü Karanfil Dağını aştılar. Karaisalı'nın Yeni Köy ve Sofulu karakolları düşürüldü. Daha sonra Sinan Paşa şu buyruğu yayınladı: Komutanlık Emri: 1. Altı müfreze Yeniköy'den Karsantı (Aladağ)'ya yürüyecek ve burasını işgal edecektir. Ben şimdi hareket ediyorum. 2.Ağırlıklar ve Teğmen Kemal Şahin müfrezesi Sofulu Köyü'nde kalarak buyruğumu bekleyecektir. 28 Mart 1920 Sinan Tekelioğlu Sofulu'da halkın içinden eli silah tutanlar müfrezeye katıldılar. Bir gecede orada dinlendiler. 30 Mart günü Fransız işgali altında bulunan Karsantı'ya girdiler. Karsantı, Aladağlarda bir tepe yamacına heyetmiştir. İsmini Karsantıoğulları'ndan almıştır. Yöre halkı Rama-zanoğulları ile Çukurova'ya gelen Yörüklerden oluşmuştur. İşgal öncesi Karsantı'da iki semt bulunmaktadır. Mansurlu ve Karaköy nahiyelerinden oluşmaktadır. Ve bu iki mahallede toplam altmış hane ev bulunmaktaydı. Altmış hane evin kırk beşe yakını Rum olup geri kalanlar ise Müslüman'dılar. Müslümanlar Mansurlu Mahallesinde, Rumlar ise Karaköy Mahallesinde ikamet ediyorlardı. İki ayrı muhtarlık vardı. Rumların burada kiliseleri ve çeşitli okulları bulunmaktaydı. Rumlar, demircilik, reymecilik, ayakkabıcılık ve ciltçilikte ustalaşmışlardı. Müslümanlar ise daha çok hayvancılık ve rençperlik yaparlardı. Rumlar ile Müslümanlar arasındaki arkadaşlık işgal döneminde de sürmüştür. Küçük husumetler dışında ehemmiyetli olaylar yaşanmamıştır. Bu bölge halkına eziyet ve zulümler yapılmamıştır. Ancak, hükümet konağında Fransız bayrağı dalgalanmıştır. Milli kuvvetlerin Karsantı'ya girişi ile onları Ermeni zanneden halkın bir kısmı dağlara doğru kaçmaya başladılar. Daha sonra ulusal kuvvetler olduğu haberini aldılar. Geri döndüler. Fransızları gözaltına alındılar. Karakollar basıldı. Tutsaklar serbest bırakıldılar. Türk bayrağı göklerde dalgalandı. Jandarma Komutanı Fransız yanlısı Ali Rıza'nın rütbesi halkın huzurunda söküldü ve kendisi gözaltına alındı. Vakit kaybetmeden telgraf hattı kesildi. Karsantı Nahiye Müdürlüğü'ne bölge de kendini kabul ettirmiş ve halkı örgütlemeye çalışmış Kidiroğlu Ali Ağa, Ulusal kuvvetler Komutanlığı'na da Yusuf Çavuş getirildiler. Karsantı ve etrafından bir hayli kişi onlara katıldı. Oradan Karaisalı'ya doğru harekete geçildi. Yaya olarak yol aldılar. Gece Etekli köyüne vardılar. Köyün mezralarındaki hanelerde gruplar halinde konuk olarak geceyi geçirdiler. Sabah çok erken yola çıkıldı. Merkez Boztahta, Hacılı, Urumguş köyleri üzerinden Aktaş Köyüne gelindi. Sinan Tekelioğlu, elindeki listenin başında bulunun Sıçramaz Hocayı sordu. Çatalan mevkiinde yaşayan Sıçramaz Hoca ile görüştü. İstişare edildi. Sıçramaz Hüseyin Hoca da harekete geçerek Karaisalı'nın Kaşoba köyünden İbo Osman'a, Çakallı köyünden Adaletli Menemencioğlu'na haber saldı. Çakallı köyünden Mehmet Efendi, İncirgediği köyünden Derviş ağa ve Hüseyin efendi, Bucaklı Emin ağa da çağrıldı. Görev taksimi yapıldı. Çeteler saptadı. Aktaş köyüne gelindi. Gece orada konaklandı. Fransızlara bilgi sunulması önlemek için bulgu kolu çıkarıldı. Telgraf ve telefon hatları kesildi. Gece Karaisalı'ya haber yollandı. 1 Nisan sabahı, ezanla birlikte Milli kuvvetler müfrezesi yola çıktı. Yol rotası üzerindeki köylülerin katılımıyla bir alay oldular. Önde ellerinde Türk bayrağı ile beş atlı Üçerge suyunu geçerek Karaisalı kasabasına girdi. Arkalarında Tekelioğlu Sinan Bey ve yanındakiler, halkın sevgi ve zafer gösterileriyle Karaisalı kasabasına girdiler. Sinan Tekelioğlu, Milli mücadelenin cefakâr insanı ve bir gönül adamı olan Karaisalı Müftüsü Mehmet Efendi tarafından karşılandı. Önünde kurbanlar kesildi. Hoş geldin "Sinan Paşam''dediler. İsimi Sinan Paşa olarak kaldı. Ceza evlerinin kapısı kırıldı. Mahkûmlar serbest bırakıldı. Askeri depo açıldı. Silahlar mücahitlere dağıtıldı. Müftü Mehmet Efendi'nin duası ile zorlu mücadelenin ilk adımı böylelikle atıldı. 30 MART 1920'NİN EHEMMİYETİ 30 Mart 1920 günü Aladağ(Karsantı) ilçesinin düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Fransız bayrağının dalgalandığı Hükümet Konağı’nda Türk bayrağı o gün dalgalanmıştır. Karsantı'ya giren müfreze Mustafa Kemal'in Sivas Kurultayı esnasında görevlendirdiği ilk düzenli Kuva-yı Milliye Komutanlığı'dır. Mustafa Kemal Paşa Sivas'tan Batı Çukurova Ulusal Kuvvetler Komutanı olarak atadığı Sinan Paşa şu buyruğu yollayarak Çukurova'nın düşmandan kurtuluş ışığını vermiştir; - Halk kendi istemiyle bağımsızlığını kazanacaktır. - Karaisalı'da toplanan Ulusal Kuvvetler, Adana'ya yürüyerek, Fransızları ve onlara yandaş olan Ermenileri denize dökeceklerdir. İşte bu buyruğu alan Ulusal Kuvvetler Komutanı Sinan Paşa, Karaisalı'ya varmak ve Ulusal Kuvvetler Komutanlığı’nı oluşturmak için kurtuluş yolunu Aladağ (Karsantı) olarak görmüştür. Bölge halkının hemen hemen tamamının Türk olması, bunun yanında düşmanın burada zayıf olması onu Karsantı'ya götürmüştür. Sinan Paşa, Karsantı'ya girmiş ve kolaylıkla düşmanı tesirsiz hale getirerek, ay yıldızlı al bayrağı dalgalandırmıştır. Bu bayrak düşmanın 17 Aralık 1918 günü başlayan işgalinden sonra ilk kurtuluş meşalesidir. Karsantı gibi bir nahiye kurtarılmıştır. Bu şekilde hem Kuva-yı Milliyeciler moral bulmuşlar, hem de Karaisalı yolu Milli Kuvvetlere açılmıştır. Karaisalı'ya hareket sırasında Karsantı ve etrafından Milli Kuvvetlere yüzlerce kişi katılmıştır. Karaisalı'da Karsantı Müfrezesi kurularak, bu müfreze onlarca şehit vermesine karşın Sinan Paşa ile birlikte Batı Cephesi'nde düşmanı İzmir'den denize dökene kadar mücadele vermiştir. Milli Kuvvetler Komutanlığı'nın 1 Nisan tarihinde Karaisalı'ya girişi ile birlikte Milli Kuvvetler Komutanlığı kurularak düşmanla düzenli birlikler halinde savaş başlamıştır. Kuva-yı Milliye ruhu kısa vakitte tüm Toroslarda akım ederek Andırın, Kadirli, Pozantı, Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli ve tüm Çukurova düşman işgalinden kurtularak bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu mana ve ehemmiyetle Karsantı tarihinde 30 Mart 1920 günü, bir haysiyet ve onur günüdür. Bu gün sonsuza kadar bu topraklarda ay yıldızlı al bayrağın dalgalanacağının en büyük müjdecisi olduğu gibi, aynı vakitte en büyük kanıtıdır. CUMHURİYET DÖNEMİ ALADAĞ İLÇESİ 1926 yılında Atatürk'ün buyruğuyla buradaki Rumlar, Mübadeleyle Mersinden gemilere bindirilerek Yunanistan'ın Selanik şehrine bağlı Deryapladi'ye gönderilmiştir. Karşılığında oradaki Türkler İstanbul'a getirilir. Böylece Karsantı'da hiçbir Rum aile bırakılmaz. Buradaki nüfus azalınca ormanlar bir yasayla devlete mal edilir. Devlet ormanları halka fiyat karşılığında belirli bir tasarı dâhilinde kestirir. Halkın çoğunluğu geçimini ormancılıkla karşılarken tarım ver hayvancılık da yapılmaktadır. Yeni Türk devletinin yurdun her yanında başlattığı kalkınma çalışmaları Karsantı'da başlar. Köy yasası gereği yolların yapımı için teşebbüste bulunulmuştur. Bunun için Adana'ya Atatürk geldiği vakit Karsantı'dan bir kurul Adana'ya gelir. Heyetin başında Yusuf Çavuş isminde bir zat bulunmaktadır. Atatürk'e dileğini anlatmak için müsaade ister lakin içeri alınmaz. Yusuf Çavuş sızlanmaya başlar, bu sızlanmaları duyan Atatürk "Kim o?" diye sorduğunda "Efendim, Karsantılı bir köylü gelmiş sizinle görüşmek istiyor, biz de içeri almak istemedik." derler. Atatürk kızar ve "İvedi içeri alın" diye buyruk verir. Yusuf Çavuş huzura varınca, Atatürk: "Kısa ve öz konuş!"der. Yusuf Çavuş da "Sayın Paşam hazinelerimiz çok anahtarımız yok." demiş. Atatürk "Anladım erkek çocuğum yol istiyorsunuz değil mi?" demiş. "Evet Paşam!" yanıtını vermiş. İlçelik ve bir takım isteklerde bulunmuşsa da onları daha sonra düşünürüz diyerek yetkili memurlara buyruk vermiş: "Bu adama bir yetki yazısı yazın". Yusuf Çavuş'a ihtiyaç duyulan yazı verilir onu yol çavuşu yaparlar. O da tüm köylüleri imece usulüyle çalıştırarak yol çalışmasına başlar. Tren yolu yapacağız diyerek bir takım kayalar delinmiş barut doldurularak patlatılmıştır. 1934 -1940 seneye kadar takriben 30 kilometre. sebep olunmuştur. Tabii ki etütsüz olduğundan sıhhatli bir sebep olunmamıştır. O dönemlerde erişim çoğunlukla at sırtında yapılmaktadır. Nehir kıyısındaki köylü kereste nakli yapmak için Adana'ya kadar salcılık yapılmaktadır. Bir bölüm halk erişimini salla gerçekleştirmişlerdir. 1950'li senelerde kamyon girmiş halk deşarj olmuştur. 1973 seneninde belediye örgütü heyetmiş ve ismi de Karsantı olarak değiştirilmiştir. Coğrafî yapısı hasebiyle idarî istikametten kolaylık sağlanması emeliyle 09.06.1987 tarih ve 3392 sayılı yasayla Aladağ ismi verilerek kaza yapılmıştır.

Adana Aladağ İlçe Belediyesi içeriği, 20 Ekim 2018 tarihinde BiAdana.Com sitesinin Keşfet bölümüne eklenmiştir.

DEĞERLENDİRME 3.0

İçeriği Nasıl Buldunuz?

Captcha