Gez & Gör

Ramazanoğlu Medresesi

Modern zamanlarda hayat hızla akan bir ırmağa benziyor. Çok hızlı… Yaşam alanımıza giren her şey bu hızlı ritme göre dizayn ediliyor. Yaşadığımız mekânlar, sohbetimiz, yalnızlığımız, yememiz, içmemiz, dinlenmemiz… Hızlı hareket etmezsek sanki kaybolacakmışız gibi. Bu hızın içinde birçok ayrıntıyı göremiyoruz. Her gün yanı başından geçip gittiğimiz onca güzelliğin, değerin farkında bile değiliz. Makine gibi, programlandığımız ne varsa onu görebiliyoruz. Bize öğretilen ve gösterilen neyse onu…  Hızla geçiyor her şey gözümüzün önünden ve biz hızla geçiyoruz her bir şeyin yanından.

Yaşadığımız şehirlerde hayatın hengâmesinden bizi birazcık da olsa çıkaracak, tabiri caizse ruhumuza nefes aldıracak mekânların varlığından neredeyse habersiziz. Varsa yoksa işyerleri, alışveriş merkezleri, eğlence mekânları… İnsanı mekanik bir varlık alanına hapseden, bir vitrin nesnesine dönüştüren modern mekânlar. İnsanları gürültünün patırtının içinde kaybeden yerler. İnsanı kendi olmaktan, düşünmekten alıkoyan…

Ulu Cami ve külliyesi uzun yıllar yalnızlığa ve bakımsızlığa terk edilmişti

Bütün bu hızın, kalabalığın, kaybolmanın yanında insanı sükûnete, durup düşünmeye çağıran mekânlar da yok değil. Şehirlerin karmaşasından, koşuşturmasından, varlığa susuzluğundan kaçıp bir vaha gibi nefes alınacak yerler. Modern zamanlara direnen, modern zamanların anlayışının tersine, insana insanlığını hatırlatan, onun bir makine olmadığını söyleyen… Genelde buralar tarihî cami, külliye ve medrese gibi yapılardır. Her ne kadar eskideki gibi işlevsel olmasalar da gidip oturulacak, huzur bulunacak yerler. Sessizliğin mekânları. Şehirlerin bir yerlerinde insanı bekleyen…

Adana’da durup nefes alınabilecek, insanı önüne katıp götüren yaşamak selinden geçici de olsa kıyıya çıkaracak bir yer var. 16. yüzyıldan kalma Ulu Cami Külliyesi. Ramazanoğulları Beyliği dönemine ait. Zamanında cami, medrese, türbe, imaret, hamam, darü’l hadis, darü’l şifa ve sıbyan mektebi olarak inşa edilmiş. Bugün cami, medrese ve türbe ayakta kalmış. Ramazanoğulları Saray Selamlığı olarak inşa edilen ve daha sonra develerle getirilen tuzların satılmasından dolayı Tuz Hanı adını alan yer, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ediliyor.

Ulu Cami ve külliyesi uzun yıllar yalnızlığa ve bakımsızlığa terk edilmişti. Adeta karanlık, kör bir nokta gibiydi. Gelenin gidenin olmadığı, viran bir yer. 1998 Adana-Ceyhan depreminde iyice hasar gören cami, 1998-2004 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edildi ve ibadete açıldı. Doksanlı yıllarda medrese çökmek üzereydi. Aynı zamanda medrese de restore edilerek insanların hizmetine sunuldu. Şu an klasik sanatlarımızın icra edildiği, çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan önemli bir merkez.

Adana gibi tarihe ve tarihî olana ilginin az olduğu bir yerde burası tam bir kurtarılmış bölge. Camiye girerken sizi adeta bir güvercin yağmuru karşılar. Rengarenk güvercinler… Bizim yaşama köleliğimize inat gökyüzünde kanat vurup yeniden ayaklarımızın dibine konan yüzlerce güvercin. Ulu Cami’yi mesken tutmuşlar. Evet, güvercinlerden geçip Ulu Cami’de huşu ile namaz kıldıktan sonra caminin karşısındaki medreseye girip oturmak ilaç gibi gelecektir. Medresenin kapısından içeri girdiğinizde sizi yüzlerce yıldır ayakta duran şadırvan karşılayacak. Misafirlerini ayakta karşılayan ev sahibi misali. Suyun insana huzur veren sesiyle. Ferahlık veren tınısıyla… Ayrıca küçücük bahçesinin içinde her mevsim açan güller.

İnsanı sükûnete, sakinliğe, düş kurmaya, düşe dalmaya çağırıyor

Ulu Cami’nin yer aldığı semt bankaların, yedek parçacıların, tekstilcilerin merkezi. Yoğunluğun, gürültünün de aynı zamanda. Özellikle külliyenin medrese kısmı, yanındaki yöresindeki gürültülü dünyadan insanı sükûnete, sakinliğe, düş kurmaya, düşe dalmaya çağırıyor. Dışarısı ne kadar yoğunsa, kalabalıksa, kirliyse içerisi o denli asude. Duvarlarda, taşlarda, şadırvanın aşınmış eşiğinde mazinin şen şarkısı… Medresenin küçücük odalarından sanki başlarında serpuşlarıyla talebeler çıkacak.

İnsana huzur veren, insanı huzura çağıran medresenin bu kadar temiz ve asude olmasında buradaki küçük çay ocağını işleten Mehmet Abi, Ramazan Abi ve Mehmet Abi’nin oğlu Orhan’ın payı büyüktür. Evet, burada küçük bir çay ocağı var. Size tarihin orta yerinde çay, kahve içme imkânı sunan mütevazı çay ocağı. Sırtınızı medresenin duvarlarına dayayıp tarihin ve talihin derinliklerinde engin düşüncelere dalabilirsiniz. Tabiî ki ağabeylerin yaptığı kahveyi yudumlayarak. Mehmet Abi’nin esprilerle, nüktelerle yüklü sohbeti de bir ödül mesabesindedir. Ramazan Abi’nin hayır duaları hakeza. İmam hatip lisesi mezunu Orhan’dan da “eğitim zayiatı nasıl olunurmuş”, onu dinleyebilirsiniz. Orhan katsayı zulmüne, rezaletine uğrayan imam hatip öğrencilerinden biridir çünkü. Aynı zamanda çay ocağında çayını, kahvesini içen görmüş geçirmiş insanların da tecrübeleri, nasihatleri dinlenilebilir.

Ulu Cami ve Külliye’sinin etrafı birçok tarihî yapıyla çevrili. Büyük Saat, Taşköprü, irili ufaklı birçok mescid, Yağ Camii, Çarşı Hamamı, Kazancılar Çarşısı, Tarihi Vakıflar Çarşısı… Bir de Ulu Cami’nin hemen yanındaki parkta ünlü şair ve Adana Valisi Ziya Paşa’nın mezarı bulunuyor.

Akla ilkin kebabı, sıcağı, şalgamı, rutubetli havası gelen Adana’da böyle bir tarih de saklıdır. Yeter ki görmesini bilelim. Yeter ki modern zamanların cenderesinden çıkıp çevremize bakabilelim. Vaktimizi tüketimin mabetleri dev alışveriş merkezlerinde harcamak yerine tarihin sesine kulak verelim.

E-Bültene Kayıt Olun, Fırsatları Kaçırmayın!

İlginiz Çekebilir

Soğan Kebabı Adana Akören'in Tarihçesi Adana Usulü Sıkma Nasıl Yapılır Adana Seyhan Nehri Adana'ya Ne Zaman Gidilmeli? Güzel Memleket Adana'da Ne Yetişir?